Bilindik Cehennem Yerine Bilinmedik Cenneti Arzulamak
Neden gerçekleri aramak için koşar durur insan, halbuki gerçek orada; dağlarda, çam ağaçlarında, kendi içinde.
Yaşadığı cehennemde bir cennet arayışıydı onunkisi..
Gözlerine dökülen kahküllerini rüzgar dalgalandırıyordu. Hafifçe çıkık olan elmacık kemiklerinden gözyaşları süzülüyordu. Bembeyaz ince elleriyle bir süre gözyşalarını sildi ancak o kadar hızlı akıyordu ki gözyaşları bir süre sonra kendi halinde bıraktı. İnce uzun tişörtünün kolunu biraz çekiştirdi ardından burnunu sildi. Derin bir nefes çekti ve ağzından tek seferde verdi. Koyu kahve gözlerini iyice kıstı. Kararan hava ile birlikte soğuğu içinde en derininde hissetti. Otuz iki otuz üç yaşlarındaki bedeni yirmibeşlerinde gösteriyordu, zayıf vücuduyla Bir adım daha atsa kendini bırakacaktı boşluğa ve artık hiçbir şeyin önemi kalmayacaktı. Tüm acıları sona erecekti.. biçimsiz bir taşı ayaklarının ucuyla itekledi ve aşağı düşüşünü izledi. Su ne kadar soğuktu acaba? Ne kadar derin? Kendisini bıraktıktan sonra tüm bunların bir önemi olacak mıydı ki?
Gözlerini kapattı. İstanbul’da dünyaya geldiği evdeki 5 yaşlarındaykenki bir anısı gözlerinin önüne geldi. Annesi kendi elleriyle bir pasta yapmıştı. Babası videoya çekiyordu. Parlayan mumlara çok yakınlaşmıştı. Sıcaklığı hissediyordu. Babası ‘’bir dilek tut ama kimseye söyleme!’’ demişti. Ardından gözlerini yummuştu ve yanağında hissettiği bir acı ile irkilmişti, annesinin tokatı. ‘’Senin için pasta yaptım ve sen o kadar uzun süre bekledin ki mumu pastaya aktı seni küçük nankör, hiçbir şeyi hak etmiyorsun!’’ diye bağırdı. Kalbinde bir şeyler eziliyordu, sanki çok ağır bir şey kalbinin üzerindeydi ve çıkan seslere aldırmadan tüm ağırlığını bırakıyordu. Uzaklardan gelen bir köpeğin havlama sesi İlkin’i kendine getirdi.
Ruhunu hafifletmek için geldiği bu kayalıklara , bu kez ruhunu tamamen özgürleştirmek için gelmişti. Kayaların tepesine oturdu, yere uzandı, sağa dönüp dizlerini karnına çekti ve dizlerine sarıldı. Ana rahminde gibi rahattı bu şekilde. Belki de sadece annesinin rahmindeyken rahattı, bundan bile emin değildi. Küçüklüğüne dair hatırladığı tüm şeyler başta güzel gibi gözükse de çoğu acı ve boşluklarla doluydu.
Vücuduna batan taşları ve soğuğu önemsemeden ağladı ağladı ve ağladı. Hayatındaki bütün geçişler çok belirgindi. Onun için ya güldü ya dikendi, dikeniyle var olan bir gün değildi mesela.
Onun için ya yaşamdı ya da ölümdü. O gece onun için yaşamaktı. Yavaşça doğruldu ağır adımlarla yürümeye başladı. Tüm bedeni titriyordu hiçbir şekilde kontrol edemiyordu. Dakikalarca belki saatlerce yürüdü bu şekilde aradan ne kadar zaman geçtiğini hatırlamıyordu. En sonunda bir bank gördü daha fazla dayanamadı ve yerini uykuya bıraktı yorgun bedenini.
Rüyasında bir evdeydi. Ama ev ona ait değildi. Odalar çok sadeydi. Iki koltuk vardı birisinde annesi oturyordu. Ilkin ise annesinin oturduğu koltuğun dibinde yerde. Annesi ona öğütler veriyordu. ‘’Dışarı oyun oynamaya çıkarsan biri senden bir şey almak isterse sakın verme, ısrar ederse de vur, gerekirse ağzını kumla doldur. Güçsüz hissedersen güçsüz biri olarak kalırsın, bunu aklından çıkarma, şimdi doğruca odana git baban gelene kadar odadan çıkmayacaksın anladın mı beni. Erkekler zaten en güvenilmez kişilerdir. Sen bir kızsın ama nankörsün tıpkı baban gibi. Kaybol gözümün önünden, sana diyorum kaybol..’’
İlkin gözünü açtığında bir teyze ona doğru yüzünü yaklaştırmış kızım sana diyorum uyan burada uyuyakalmışsın diye sesleniyordu. İlkin gözlerini ovuşturdu, üstünü düzelterek oturdu. Teyze ilkinin toparlanmasını bekledi ve o da yanına usulca yerleşti.
‘’Hayatta her yükü taşımak zordur, git anlat birine, güvendiğin birine anlat, ama yeter ki anlat’’ dedi ilkine dönerek. İlkin uzaklara doğru bakmaya devam etti susarak. Öylece sustular. Susmanın anlaşmasını yapmamışlardı ama sessizlikle konuşmaya devam ettiler. Ilkin kalktı, bakışlarıyla yaşlı kadının gözleri birkaç saniyeliğine buluştu ve oradan uzaklaştı .
Evine geldiğinde günlerden pazar olduğunu fark etti. Demek ki kayalıkların oraya cumartesi gitmişti. Daha önce de günleri şaşırdığı ya da unuttuğu oluyordu ama bu denli olmamıştı hiç. ılık bir duş almak için duşa yöneldi. Suyun tüm dertlerini alıp götürmesini diledi, dakikalarca suyun altında hareketsizce bekledi.
Ertesi gün odadaki perdelerden büyük bir istekle girmeye çalışan güneş ışıklarına uyandı ilkin. Gözlerini ovuşturdu. Bir süre hareketsizce bekledi. Yatağından birçok kere büyük bi enerji ile kalktığı günleri anımsamaya çalıştı. Hayatında her zaman bir ilişkisi varken daha enerjikti. Bunu düşünmek de rahatsız etti İlkin’i. Neden sürekli birine bağlı kalmak istiyordu? Neden bir başkası yokken hayatında nefes alamıyordu ve neden hayatında biri varken de hayatı bir yerden sonra cehenneme dönüyordu? Aklında bir sürü soru vardı. Teyzenin söylediği gibi ya anlattıkça ruhu şifa bulursa? Olmaz çok saçma. Ama ya öyleyse. Artık kendi içindeki sesi duymaktan sıkılmıştı ve bunları başka birinin daha duymasına ihtiyacı vardı belki de. Peki ya ama kime? Iş arkadaşlarına anlatsa, herkes herkese anlatabilirdi. Diğer arkadaşlarına anlatsa, seninkiler de dert mi bir de benimkini dinle derdi. Peki ya kime?? belki bir terapist olabilir. Ama ya terapiste gittiğimi duyan olursa? Ya annem bilseydi terapiste gidecek olduğumu. ‘’Kesinlikle sen nankörsün , o kadar iyi yetiştirmiş olmama rağmen, kendi zevklerinden mahrup kalıp seni yetiştirmişken, kendi hayatımı sen dünyaya geldiğin için yaşayamamışken, bir başkasına gidip beni mi çekiştireceksin sen nankörsün’’ diye düşünecekti kesin..
Kararını vermişti. Artık annesinin sesini, düşüncelerini duymak istemiyordu beyninde. Tüm bunları dindirmenin yolu bir terapistten geçecekse de gitmeye kararlıydı. İntihar bir iç çatışmanın sonucuydu bunu tam olarak bilmese de farkındaydı. Bir şeylerin değişmesi gerekiyordu.
İnternetini açtı ve aramaya başladı, kendisine yakın hissettiği bir terapist kadın buldu, arayarak randevu aldı. Telefonu kapattığında elleri buz gibiydi. Seansların elli ya da altımış dakika arası süreceğini ve görüşme sıklığına terapist ile beraber karar verileceği söylenmişti. Içerisini bir heyecan dalgası sardı. Görüşme gününü beklemeye başladı bilindik cehennemden bilinmeyencenneti arzulamak kolay değildi…